Lohusa depresyonu ile ben nasıl baş ettim ya da gerçekten baş edebildim mi? Bu sorunun cevabı şimdilik benim için de net değil..Belki de işin içinden hala çıkamadım ve sadece kendimi oyalıyor olabilirim.
Lohusa depresyonu aslında ciddi bir tedavi gerektirir. Psikoterapi ve gerekirse eşliğinde ilaç tedavisi. Ancak birçok anne bazen kendi arzusuyla, bazen de elinde olmayan sebeplerden ötürü bu tedaviden mahrum kalıyor. Psikoterapi geçmişi olanlar ya da çevresinde böyle bir deneyimi olan tanıdıkları olanlar çok iyi bilir ki, böyle bir tedavi ülkemizde -ne yazık ki- çok pahalıya mal oluyor. Psikoterapinin tek bir seans ücreti bile dudak uçuklatabilecek bir meblağ olabiliyor. Devlet hastanelerinden ya da ücretsiz danışmanlık hizmeti sağlayan kurumlardan bu hizmeti almak ise oldukça güç. Çünkü -hele ki İstanbul gibi bir şehirde- talebin çok fazla olması ve bu talebe cevap verecek yeterli sayıda uzmanın bulunmaması sebebiyle, terapi randevusu çok ileri bir tarihe veriliyor ve seanslar arası süre çok uzun (2 hafta ya da daha fazla) oluyor. Bu da tedaviden olumlu bir sonuç almayı güçleştiriyor. Bunun gibi ekonomik sebeplerden ötürü ya da tedavi için ayıracak vakit olmamasından dolayı anneler tedavi olmak istemeyebiliyorlar. Ekonomik gücü ve ayıracak vakti oldukları halde, birçok anne de yaşadıklarını başka biriyle paylaşmayı zayıflık olarak gördüğü için tedaviden uzak duruyor. Ne yazık ki birçok anne hiç tedavi olamadan yaşantısına devam ediyor. Bu konuyla ilgili daha fazlasını merak edenler, bilimsel verilerin de paylaşıldığı Instagram hesabı @bogaziciannebebek 'i takip edebilirler 😊
Peki ben ne yaptım bu depresyon sürecinde? Kendimce sebeplerden ötürü tedavi olmadım. Dikkatimi başka yöne çekmeye çalışarak ve kendime vakit ayırmaya çalışarak (2 bebekle ne kadar mümkün oluyorsa artık) iyileşmeye çalıştım. Hamileyken aldığım ve veremediğim kiloları takıntı haline getirdiğim için önce kendime korse aldım. Evde kendi imkanlarımla pilates yaptım. Biraz inceldim ve korsenin bir küçük bedenine geçiş yaptım 😊💪 Bu bana inanılmaz iyi geldi. Ama yediğime içtiğime hiç dikkat etmediğim için hala tam istediğim görünümde değildim. Bu sefer de "zayıflatan" tayt aldım. Eh o da biraz işe yaradı ama hala yetmiyordu. Makyaj malzemelerine, cilt ve saç bakım ürünlerine taktım kafayı. Bayatlayan makyaj malzemelerimi çöpe attım, yenilerini aldım. Cilt maskeleri, saç maskeleri,kremler, losyonlar, kaş bakım yağı, bilmem ne bakım yağı, bir sürü ıvır zıvır aldım ve kendimce kendime bakmaya başladım. Tabi bu arada kızlarım da konuya epey bir ilgi duydular. Her gün mutlaka gül suyuyla yüzlerini siliyorlar 😍 Birlikte bakım yapıyoruz. 😊 Tüm bunlar bana gerçekten çok iyi geldi. Artık kendimi çok daha iyi hissediyorum.
Ben bunları yapıp kendimi iyileştirmeye çalışırken, başıma talihsiz bir olay geldi. Trafik kazası geçirdim ve ayağım kırıldı. Herşey sanki bir anda tepetaklak oldu. Çok üzüldüm, moralim çok bozuldu, çok ağladım...Depresyon sanki geri gelmişti ama buna izin veremezdim. Yapabileceğim tek şey kendime bakmaktı. Korse ve zayıflatan taytımı giyemedim ama günlük cilt bakım rutinimi aksatmadım 😃 Ayağım alçıdayken bile her gün, kaş bakım yağımı ve uyku maskemi sürmeyi ihmal etmedim. Alçı çıkınca da medikal botumu giyip, Bodrum'a kongreye gittim. Bu arada farkında olmadan biraz da kilo vermişim. Sonuçta bir şekilde kendimi daha iyi hisseder hale geldim. Geç oldu, güç oldu ama oldu işte...
Depresyonu gerçekten atlatabildim mi, emin değilim. Belki de bir yerlerde sinsice bekliyordur hala.. Olur da tekrar nüksedirse, bu sefer tedavi olacağım kesin!
Bu yazım da böyle oldu...Görüşmek dileğiyle..
29 Mayıs 2019 Çarşamba
25 Mayıs 2019 Cumartesi
Lohusa Depresyonu(m)
Bugün sizlere benim de iliklerime kadar yaşadığım, belki de hala tam olarak atlatamadığım, lohusa depresyonu hakkında birşeyler yazmak istedim... Lohusa depresyonu veya bir diğer adıyla doğum sonrası depresyon şöyle tanımlanıyor:
"Doğum sonrası depresyon diğer adıyla Postpartum depresyon (PPD) doğumdan sonra bir kadında gerçekleşen fiziksel, duygusal ve davranışsal değişimlerin karmaşık bir karışımıdır. PPD başlangıcı, doğumdan sonraki dört hafta içinde gerçekleşen bir majör depresyon formudur. Postpartum depresyon, bebek sahibi olmakla ilişkili kimyasal, sosyal ve psikolojik değişikliklerle bağlantılıdır. Birçok yeni annenin deneyimlediği fiziksel ve duygusal değişikliklerin tanımıdır. Postpartum depresyon ilaçla ve danışmanlıkla tedavi edilebilir." (https://www.e-psikiyatri.com/dogum-sonrasi-depresyonu-26055 )
Bu tanımda da ifade edildiği üzere, doğum yaptıktan sonra oluşan bu depresyonu çok hafif de olsa yaşamayan bir anne var mı bilmiyorum. Eğer varsa gerçekten çok şanslı demektir. İlk kez anne olduğumdan mıdır, yoksa ikiz doğurduğumdan mıdır, ya da içinde yaşadığım çevre koşullarından mıdır bilmiyorum ama ben bu depresyonu çok ağır yaşadım. Uzunca bir süre de kimseye birşey anlatamadım. Sonunda dayanamadım ve geçen sene tam da lohusa depresyonu haftasında içimdekileri kağıda döktüm. Ardından bunları Instagram'da paylaştım. Bunun üzerine çok sayıda destek mesajı ve telefonu aldım. Tabi ki halimi anlayan annelerden 😊 8 Mayıs 2018 de yazdığım yazıyı burada da paylaşmak istiyorum.
"Bu hafta Lohusa Depresyonu Farkındalık haftasıymış. Bu depresyonu iliklerine kadar yaşamış ve hala yaşamakta olan bir anne olarak, içimdeki zehrin bir kısmını akıtmanın vakti geldi sanırım. Baştan söyleyeyim, bu iletiden rahatsız olanlar DM'den mesaj atsınlar. Onları engellerim. Bir daha böyle "saçma sapan" paylaşımlarımı görmezler.
İkizlerimi doğurduğumda çok mutluydum. Ama sonra herşey hızla kabusa döndü. Aç, uykusuz, pis ve bakımsız kaldığım günlerde hiç iyi anılarım yok. Bana destek olmaya gelen "en yakınımın" canımı nasıl yaktığını hatırlıyorum. Gecenin bir yarısı, bebeklerimin gaz şurubunu duvara çarpıp kırışını, ben bebeklerimin birini emzirip aynı anda diğerini susturmaya çalışırken, onun nasıl nefret dolu konuştuğunu, bebeklerimin arasında sürekli ayrım yaptığımı söylediğini hatırlıyorum.
Sonrasında bebeklerimle başbaşa kaldığımda üzerimden bir yük kalkmıştı ama binlerce yük omuzlarıma binmişti. Emzir-bez değiştir-mama yedir üçgeninde hapsolup, aralıksız 21 gün evden hiç dışarı çıkamadığımı hatırlıyorum. Bitmek bilmeyen ağlamalar da cabası.
İşte böyle böyle; ben, ben olmaktan çıktım. Yavrularına şefkat göstermeyen, onları hırpalayan, sürekli bağıran, sakin bir anı hiç olmayan, huysuz, mutsuz, anne olmayı beceremeyen ve hak etmeyen adi bir pisliğe dönüştüm. Çocuk sahibi olduğuma binlerce kez pişman oldum.
Şimdi biri beni öldürmek istese, kesinlikle karşı koymam. Bu yüzden, rica ediyorum, Pazar günü kimse benim anneler günümü kutlamasın. Ben de kimsenin anneler gününü kutlamayacağım. Kimseyi de suçlamıyorum. Tek suçlu benim! "
Benim lohusa depresyonu hikayem işte böyleydi. Bir sonraki yazımda, bu depresyonla nasıl başa çıkmaya çalıştığımı anlatmaya çalışacağım. Zira bu yazı ziyadesiyle uzun oldu 😉 Görüşmek üzere...
"Doğum sonrası depresyon diğer adıyla Postpartum depresyon (PPD) doğumdan sonra bir kadında gerçekleşen fiziksel, duygusal ve davranışsal değişimlerin karmaşık bir karışımıdır. PPD başlangıcı, doğumdan sonraki dört hafta içinde gerçekleşen bir majör depresyon formudur. Postpartum depresyon, bebek sahibi olmakla ilişkili kimyasal, sosyal ve psikolojik değişikliklerle bağlantılıdır. Birçok yeni annenin deneyimlediği fiziksel ve duygusal değişikliklerin tanımıdır. Postpartum depresyon ilaçla ve danışmanlıkla tedavi edilebilir." (https://www.e-psikiyatri.com/dogum-sonrasi-depresyonu-26055 )
Bu tanımda da ifade edildiği üzere, doğum yaptıktan sonra oluşan bu depresyonu çok hafif de olsa yaşamayan bir anne var mı bilmiyorum. Eğer varsa gerçekten çok şanslı demektir. İlk kez anne olduğumdan mıdır, yoksa ikiz doğurduğumdan mıdır, ya da içinde yaşadığım çevre koşullarından mıdır bilmiyorum ama ben bu depresyonu çok ağır yaşadım. Uzunca bir süre de kimseye birşey anlatamadım. Sonunda dayanamadım ve geçen sene tam da lohusa depresyonu haftasında içimdekileri kağıda döktüm. Ardından bunları Instagram'da paylaştım. Bunun üzerine çok sayıda destek mesajı ve telefonu aldım. Tabi ki halimi anlayan annelerden 😊 8 Mayıs 2018 de yazdığım yazıyı burada da paylaşmak istiyorum.
"Bu hafta Lohusa Depresyonu Farkındalık haftasıymış. Bu depresyonu iliklerine kadar yaşamış ve hala yaşamakta olan bir anne olarak, içimdeki zehrin bir kısmını akıtmanın vakti geldi sanırım. Baştan söyleyeyim, bu iletiden rahatsız olanlar DM'den mesaj atsınlar. Onları engellerim. Bir daha böyle "saçma sapan" paylaşımlarımı görmezler.
İkizlerimi doğurduğumda çok mutluydum. Ama sonra herşey hızla kabusa döndü. Aç, uykusuz, pis ve bakımsız kaldığım günlerde hiç iyi anılarım yok. Bana destek olmaya gelen "en yakınımın" canımı nasıl yaktığını hatırlıyorum. Gecenin bir yarısı, bebeklerimin gaz şurubunu duvara çarpıp kırışını, ben bebeklerimin birini emzirip aynı anda diğerini susturmaya çalışırken, onun nasıl nefret dolu konuştuğunu, bebeklerimin arasında sürekli ayrım yaptığımı söylediğini hatırlıyorum.
Sonrasında bebeklerimle başbaşa kaldığımda üzerimden bir yük kalkmıştı ama binlerce yük omuzlarıma binmişti. Emzir-bez değiştir-mama yedir üçgeninde hapsolup, aralıksız 21 gün evden hiç dışarı çıkamadığımı hatırlıyorum. Bitmek bilmeyen ağlamalar da cabası.
İşte böyle böyle; ben, ben olmaktan çıktım. Yavrularına şefkat göstermeyen, onları hırpalayan, sürekli bağıran, sakin bir anı hiç olmayan, huysuz, mutsuz, anne olmayı beceremeyen ve hak etmeyen adi bir pisliğe dönüştüm. Çocuk sahibi olduğuma binlerce kez pişman oldum.
Şimdi biri beni öldürmek istese, kesinlikle karşı koymam. Bu yüzden, rica ediyorum, Pazar günü kimse benim anneler günümü kutlamasın. Ben de kimsenin anneler gününü kutlamayacağım. Kimseyi de suçlamıyorum. Tek suçlu benim! "
Benim lohusa depresyonu hikayem işte böyleydi. Bir sonraki yazımda, bu depresyonla nasıl başa çıkmaya çalıştığımı anlatmaya çalışacağım. Zira bu yazı ziyadesiyle uzun oldu 😉 Görüşmek üzere...
23 Mayıs 2019 Perşembe
Merhaba...
Herkese merhabalar...
Bu ilk paylaşımımda -devamı gelecek mi henüz ben de bilmiyorum- sizlere biraz kendimden bahsetmek isterim. Ben Selvi AKGÜL ALAK... 2009 yılında Boğaziçi Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği'nden mezun oldum. Aynı yıl Okul Öncesi Öğretmeni olarak çalışmaya başladım. Daha sonra yine Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünde yüksek lisansımı tamamladım, şimdi de aynı bölümde doktora öğrenimimi sürdürüyorum. Yetmedi bir de açıköğretimden Çocuk Gelişimi lisans programına kayıt yaptırdım, bir yandan da onu sürdürmeye çalışıyorum.
18 Ekim 2016'da ikiz kızlarım Bilge ve Defne'yi doğurmak suretiyle, her annenin, hatta her babanın yaptığı gibi huniyi kafama taktım ve düşe kalka yoluma devam etmeye çalışıyorum 😊 Görüldüğü üzere, işim gücüm çoluk çocuk... O yüzden bloguma da bu adı verdim. Yıllar önce aynı isimle yayımlananan bir çocuk gelişimi dergisi vardı. Dergi de, onu yayınlayan yayınevi de artık yok. Umarım bu isim için telif sorunu yaşamam 😉
Çocuklarım doğunca, doğum iznimin bitiminde ücretsiz izne ayrıldım. O izin bitince, tekrar izne ayrıldım, o bitince tekrar...Seminer dönemlerinde birkaç haftalık çalışmamı hesaba katmazsak yaklaşık 3 yıldır çalışmıyorum. Çalışmıyorum dediysem, ev dışında çalışmıyorum. Yoksa ev içinde ziyadesiyle çalışıyorum. Birkaç hafta sonra ev dışında da çalışmaya başlayacağım. Çünkü iznim bitiyor..
Evde kaldığım süre boyunca, tabi ki çocuklardan fırsat buldukça, sosyal medyayla daha fazla ilgilenmeye başladım. Ve hemen her gün karşıma başka bir gariplik çıktı..Söz konusu çoluk çocuk olunca bu garipliklere sessiz kalamayacağımı fark ettim. Bu yüzden şahsi Instagram hesabımdan ufak tefek paylaşımlar yapmaya başladım. Paylaşımlarımda karşılaştığım gariplikleri biraz esprili, biraz da "öfkeli" bir biçimde eleştirip, naçizane tavsiyelerde bulundum. "Bilirkişi bildiriyor yine" deyip, kendimi de eleştirdim 😊
Sonra bir gün bir blog açma fikri çıktı ki tabi ki benden değil...Boğaziçi Üniversitesi'nden hocam İnanç Ayar'ın fikriydi. "Mesela bir blog aç Selvi. Birşeyler yaz, bir değer üret, bir fayda sağla. Onlar bir kenarda biriksin. " dedi. Ben de bu blogu açtım. Devamı gelecek mi gerçekten bir fikrim yok ama bir kenarda dursun bakalım. Şimdilik bu kadar...Eğer tekrar yazarsam görüşürüz..Sevgiler 💗
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)